16 Ağustos 2016 Salı

Küçük Tatlı Sırlar ve Nur Yüzlü Liseliler





1 Ocak: Türk Lirası'ndan 6 (neden 6?) sıfır atıldı.
10 Mart: Üstat Kasparov satrançı bıraktı.
19 Nisan: 16. Benedikt yeni Papa seçildi.
25 Mayıs: Loserpool büyük bir şans eseri penaltılarla Şampiyonlar Ligi'ni kazandı.
12 Eylül: 2005-2006 öğretim yılı başladı.



Görüldüğü üzere 2005 alelade bir yıldı. Milenyumun ilk yarısı sivilceli, son kez Hazırlık okuyan ergenler için herhangi bir ümit vadetmiyordu... Taşra, hala
eski taşraydı ve kapitalizmin rekabet unsuruna karşı otarşik bir tavırla geleneksel memurluğunu sürdürüyordu. Açılmıyordu, açılamıyordu, aç bunu açamaz mısın? Hayatı boyunca "dışarıya açılma" mefhumunu sadece Tsunami oyununda kaleciyle herkesi geçip gol atmaya çalışarak öğrenen taşralı ergenler de bu duruma yabancı değildiler. Lise yeni başlamıştı ve herkes geçen yaz kimin ne yaptığını biliyordu zira "hiçbir şey" yapılmamıştı. Deniz, libido, futbol ve msn, olanlar bunlar... Gerçeğin çölüne hoşgeldiniz.


Madem öyle olayları kişiselleştirmek lazım değil mi?



...Eski, küçük ve hüzünlü bir hikayeden bahsedebilir belki, B ve C'nin hikayesinden... Ne yazık ki isimlerini veremiyorum çünkü vizyonsuzluğa eşdeğer isimleri bu yazıyı kirletebilir...


Neyse.


B, liseye henüz başlamıştı tıpkı C gibi. Yani 1 sene geçmişti ama kafaya ancak dank ediyordu fizyolojik ve duygusal metamorfoz... Eski yıllara dayanan huzurlu ve sağlam bir dostlukları vardı. Belki kadırgaları birçok fırtına atlatmamıştı ama olsun; bu küçük Ege kentine zaten hangi fırtına uğrardı? B, o yaz bir dişi bireye aşıktı. C ise aynı anda başka bir dişi bireye, ve bir başkasına, yetmedi öbürsüne derken karanfil elden ele.. Zaten bu arsız bela, bugün dahi bu döngüden kurtulmuş değil.
Konumuza dönelim.

B, hasret ve çaresizlik içinde minik motoru "Asuman" ile söz konusu dişi bireyin gölgesine sığınmak için bütün yaz o plaj senin bu plaj benim dolaştı durdu.
Evet kimsesizdi ama umudu vardı. Mesela üç ev görse Meksika zanne... Neyse. Hiç anlamayacakları bir metafor için niye kirleteyim o pür-i pak dizeleri?

İşte B bu hayal aleminde günlerini geçirdi durdu. Elbette ki mesai saatlerinden arta kalan zamanlarda.. Zira B, parayı çok severdi. Yani B, parayla yatabilirdi imkan verseniz, aşıktı o kirli
oyuncaklara.. Öyle ki 52,40 TL bir hesabın 2,40 TL'sini bile çok affedersiniz vermemek için elinden geleni yapardı. Bak, 2,40 diyorum, insan hiç 2 TL ve 40 kuruşun hesabını yapar mı?
B yapardı ahlaksız.

Bütün bunları niye anlatıyorum? Siz davar oğlu davar sevgili okuyucularımın B'nin psikolojik durumunu algılaması için ama nerede sizde o kafa? Jung olmayın bari Mazhar Osman olun. Gerçi o da kafayı mastürbasyonla
bozmuştu.

Evet. Eveeeeet... Evet.

Buna karşılık C, sansasyonel bir yaz geçiriyordu. Gerek halı sahada beleşten tıkladığı goller olsun, gerek İğdeli plajında çimdiği -vizyonsuzlar yüzmez, çimer- beyhude zamanlar olsun, gerekse malak gibi 452 saat uyuduktan sonra ikindi
üstü balkonda yediği karpuzlar olsun, hayat tek kelimeyle harikaydı. Bütün bu telaşenin içinde dişi bireyler de önemli bir yer tutuyordu kuşkusuz. 1000 SMS'lik o lanet, o aşağılık, o yerin dibine paspas olasıca meşum kampanya henüz homo sapiens evresine yetişmekte zorlanan
ergen erkek bireyler için bulunmaz bir nimetti. C, bu nimeti öpüyor, kokluyor ve hababam yazıyordu. Yarın yokmuş gibi, çıldırmış bir vaşak gibi yazıyordu.

-"inanmışım kaybetmek esrarıdır olmanın" (ki bunu yazasım geldi çünkü biraz şiir okuyun develer).

Yani C, işte ha ona ha buna derken yine elde sıfırlarla dolu bir kariyerle yazı bitirmek üzereydi. Fakat Doğu Alman disiplinini bile bezdirecek bu sıkıcı silsile ilginç bir olayla bozulacaktı...



---spoiler---

POKEMOOON

GOTTA CATCH EM' ALL!

POKEMON!

---spoiler---



Yani spoiler diyoruz ama bu delilik haline varan Pokemon GO ile ilgili bir hikaye değil. Hatta aslında çok basit.

Bay C bir gün kendini, aynı  ben Pikachu oldum diyen sefil çocuk gibi, 6 metrelik duvardan aşağı bıraktı. Gerçi C'nin hareketi daha salakçaydı çünkü o kendini Pokemon bile sanmamıştı asadasddsa amk enayisi asasadsads.
Üzgünüm kendimi tutamadım. 16 yaşındaydı ve olayların dişiler etrafında gelişmesi çok doğruydu. Salt bir hanıma selam vermek, belki iki muhabbet için görüyorsunuz gerekirse bak gökkubbeye elleriyle tırmanırdı C.
İnemezdi ve çıkardı yani. Düz duvara çıkar desem çok şeyetmiş olurdum ve ay bana fenalıklar basıyor bu zibidilikten.

-Ben alt tarafı sikko bir hikaye anlatacaktım? Yani nasıl oluyorda da oluyor vallahi acaba nasıl oluyor tutamıyorum kendimi hiç oluyor-u.oluyoru.hahaha.

C, bir süre koltuk değneklerine mahkum kalacaktı ve bundan haberi vardı. Mesela "Bize Ne Oldu?" dizisinde Sibel Can'ın bu durumdan haberi yoktu. Yani tekerlekli sandalyeyle yürüyordu ama durumun geçici olduğunu zannediyordu.
İşte böyle keriz keriz velayet davası için mahkemeye çıkmıştı ve demişti ki "benim durumum geçici hakim bey". Bununla bir taşşak bir taşşak. Hakiminden, avukatına. Sadece Fatma Girik üzüldü. Ben de ona üzüldüm. Aferin C.

Neyse ki okul başlamıştı.

Bu noktada pas arası yapmam gerekiyor. Didaktizm yani elhamdülillah -şimdi ben bunları niye yazıyorum?-

Niye didaktik oluyorsa C'nin kale beleşçiliğinden imal bir gol makinesi olması? Didaktik olmuyor, beleşçilik oluyor. İşte C böyle futbol oynamayı seviyor. Rakip kale önü bekçisi olarak istihdam edildiği 767 gollük lise futbol kariyeri
nedeniyle seviyor. Kafa toplarını da seviyor. Hele alçılı ayakla oynamayı, koltuk değnekleriyle oynamayı, şike yapmayı ve bu yüzden Galatasaraylı olmayı çok seviyor. Koltuk değnekleriyle 4 ayağı oluyor, onu çok seviyor

-ki insanın aslında 5 ayağı olur. Çünkü insan erkektir. C'nin de 5 ayağı vardır. AMA biri görünmezdir, ya da börülcedir -hahahahaha-

Biz de babalara rahmet her öğle arası bir maç patlatırdık lisede. Bendeniz takımı geriden yöneten bir dahi beyin idim. Pirlo & Scholes karışımı birşey diyelim. Ya da Fabregas. Ya da tüm bunlar ve anlamlarına Hasan Babaic diyelim, çünkü doğrusu o. Tüm diyelim'lerin
en diyelimi benim!

Hikaye demeye bin şahit bu anlatının faili mi maktulü mü olduğunu hala kesinleştiremediğim B de fitbol severdi. Futbol sevmezdi çünkü futbol yeteneklere, fitbol ise arsa düzenine yani sokak oyununa ait bir oyundur. Herkes oynar, şekerden de olsa oynar. B, şekerden bile olmadan oynuyordu.
Ama yeni topuyla oynamıyordu. Yeni top oynanmamayı hakeden güzel ve züppe bir toptu.

Zaten cümle içinde 'arsa' lafı geçtiği için şu an beyin kendini kapattı yazıya, bir de uzatmayayım. Burdayız B, gitmedik, bitiriyorum hemen.



Evet.



---ÖZET GEÇ PİÇ---

İşte biz bir gün maç yaparken bu B, koltuk değnekleriyle gol atıp, her zamanki gibi şike yapan C'ye çok kızdı. Yüksek fiyatla alınan doların elinde patlaması kadar çok kızdı. Yani patlamamıştır da patlasa çok kızardı.
Sonra C'ye dedi ki... Ben onu hiç hatırlamıyorum. Birşeyler dedi işte dalga geçti ayağı alçılı diye, bela okumuş da olabilir. Gerçi taşşak kapasitesi de sınırlıdır, belki şey demiştir lan demiştir topal şakir demiştir şike yapma demiştir.
Ama işte ters tepmişti olay. C, herhalde onu tüfekle vuracağımızı düşündü ve çok alındı. Artık bir gazi, artık bir sefildi. ZATEN AT MIYDI Kİ onu vuralım öyle, AT olsa vizyonlu olurdu.
C aman allahım. Çok içlendi. Herkese B'nin dedikodusunu yaptı, çok alındı ve biraz gözyaşı döktü.

Ben üstüme vazife olmayan işleri çok severim.

Bu noktada gidip B'ye haber verdim dedim ki C çok alınmış dedim. B'nin vücuduna tamı tamına yeten kocaman bir vicdanı vardı neyse ki. Yani diyelim
bir pastaya TAMI TAMINA 52,40 TL nasıl yetiyorsa, onun vücuduna ve sıhhatine o vicdan öyle yetiyor. Cuk.

Ben adamı çok güzel gazlarım.

B'yi de gazladım. Özür dilemesi gerektiğini söyledim zira özür dilemezse C hayatı boyunca arkasından atıp tutacaktı. C'nin böyle hercailikleri vardır zaten
biliyorsunuz bir gün bu hahahaha kanatlanıp hahahaha böyle uçmaya... neyse. Utanmasak askerlik anısı anlattıracaksınız -C sen bunu okumadın-

B kalktı, sınıfa geldi. Sınıfta ben, C ve DALALET isimli bir arkadaşımız vardı. Ulan DALALET kim diye sormayın üzerim sizi. Bugün Google'da aratsanız çocuğun görseli gelir, onu herkes tanır.

Ben arayı yumuşatmayı çok severim öyle pembe pembe.

O gün de arayı bu kardeşiniz yumuşattı, muhabbeti açtı B gel oğlum özür dile lan dedi. Belki de C dedi özel günüdür yani onun dedi. B, yavaşça masaya yaklaştı ve şey dedi:

ÖZÜR DİLERİM ARKADAŞIM.

(HAHAHAHAHAH YA HAHAHAHAHAHA BUNA HALA GÜLERİM PİS ERGEN HAHAHAHAHAH)

Bunu dedi ve koşarak sınıftan kaçtı gözyaşlarıyla.. C de ağlamaya başlamıştı. Aynen böyle hahaha. Dalalet birşeyler tıkınıyordu ve olayı ölesiye siklemiyordu. Bense sadece mal mal baktım ve şöyle dedim uzaklaşan B'nin arkasından:

-ÇOK ROMANTİKSİİİİİN.

Aynen böyle dedim. Benim böyle gereksiz sululuklarım çoktur.

C ile B birkaç gün sonra tamamen barıştılar. Zaten sert adamlardı aslında, güneşten ışık yontarlardı. Asdsfsfsfs siktir lan onlar kim. Bu dizeyi kendime yazıyorum.

-Zaten ben de sert adamdım, güneşten ışık yontardım.

Şimdi oldu.

---ÖZET GEÇEMEDİ PİÇ---



Evet müthiş bir zaman kaybı olan hikayemi de burada bitiriyorum. Allah yar ve yardımcınız olsun.

p.s:Bu arada B = Burak Diker C = Cihat Cin (Cihat aslında CcC imiş lan. Yaz tarih, ben her gün birşey öğreniyoruz). Facebook'tan falan aratın bulursunuz allahın kerizlerini. Tam isimlerini yazmak zor geldi de ondan yazmadım.

HAHAHAHAHAHA.